24 Haziran 2016 Cuma

Kore Dizi Önerileri 2

   Yeni yazımda sizlerle güzel birkaç dizi paylaşmak istiyorum.

My Girlfriend is a Gumiho (2010)

   Tae Woong  (Lee Seung Ki) hapsedilmiş gumiho’yu (dokuz kuyruklu tilki) serbest bırakır. Gumiho her zaman Tae Woong’un yanında olur. Herkes sevgilisi zannetse de o gumiho’nun insan karaciğeri yediğini düşünerek ondan korkar. Ancak çocuğun peşinden ayrılmayan gumiho da Tae Woong' a aşık olunca komik olaylar böylece başlamış olur. Komik ve değişik bir dizi. Özellikle Shin Min Ah için izlenmeli J







18 vs 29 (2005)

   
   Bu dizi 29 yaşındaki Yoo Hye Chan (Seon Yeong Park)’ın yaşadığı kazayla, kocası Kang Sang Young (Soo Yeong Ryoo) ile ilişkilerini ve bu süreçte yaşadıklarını anlatıyor. Yoo Hye Chan'in liseli biriyle bu durumdaayken ilgilenmesi ve boşanmak üzere oldukları kocasının kıskançlıkla aralarını düzeltmeye çalışması komik olayları da beraberinde getiriyor. Bana kalırsa vakit geçirmek için izlenebilir bir alternatif.





Prosecutor Princess (2010)

 
     Ma Hye Ri (Kim So Yeon) işlerinde başarılı olsa da çok çalışmayı sevmeyen bir savcıdır. Seo In Woo (Park Si Hoo) da onunla tesadüf gibi fırsatlar yaratıp bazı nedenlerle arkadaş olmaya çalışan avukattır. Ma Hye Ri'nin büyük bir uğraşla zayıflayarak düşkün olduğu fiziği ve süslü püslü tarzı da izlemeye değer.Kendini beğenerek kimseyi umursamadan yaptığı tarzı herkes arasında oldukça dikkat çekici biri olmasını sağlar. Özellikle Park Si Ho bu diziyi izlememe neden olmuştu. Ancak diziyi de çok beğenerek izledim. Hala izlemeyen kaldıysa kesinlikle izlemelisiniz
.


The Princess’ Man (2011)

  Haksız bir şekilde ve bir çok kişiyi öldürerek kanlı tahtta geçen Prens Suyang’ın kızı Lee Se Ryung (Moon Chae Won) ile öldürenlerden birinin oğlu olan Kim Seung Yoo (Park Si Hoo) arasındaki muhteşem aşkı anlatan, heyecanla izleyeceğiniz bir dizi. Park Si Hoo’nun dizilerini beğensem de bu dizinin yeri bende hep ayrı. Mutlaka izlenmesi gereken dizilerden.








Düşlerimin Prensi (Goong) (2006)


   Tarihin günümüze uyarlanması yani şimdi krallık olsaydı nasıl olurdu şeklindeki anlatımıyla değişik ve çok hoş bir dizi. Shin Chae Kyung (Yoon Eun Hye) ile veliaht prens Lee Shin (Joo Ji Hoon) büyükbabalarının yaptığı anlaşmayla evlenirler. Birbirini başta sevmeyen bu çiftin aşkları güzel bir şekilde anlatılıyor. Yoksa siz hala bunu izlemediniz mi? İlk izlediğim dizi olan ve bu sayede kore dizi film sektörüne hızlı bir giriş yaptıran  güzel bir dizi. 

20 Haziran 2016 Pazartesi

Gelinlik Seçimi

   
   Haziran’ın son günlerine girerken gelinlik seçimimden ve bu süreçte yaşadıklarımdan bahsetmek istiyorum. Malum yaz içerindeyiz ve birçok kişi düğün telaşında. Gelinler için de en büyük telaş tabi ki gelinlik konusunda. Bu heyecanlı dönemde karar vermeyenleriniz için belki bu yazım fikir oluşturur.
Ben gelinlik için araştırmalarıma yaklaşık 10 ay önce başladım. Aklımda belirli bir şey yoktu. Düğün tarihimiz netleşmişti ve istediğim gelinliği bulmak için yeterli zamanım vardı.
   İlk önce internetten, sosyal paylaşım sitelerinden bir çok sayfayı takip etmeye başladım. Bu sayede bir çok model görme imkanım oldu. Özellikle yabancı sayfalarda değişik çeşitler oluyor. Ben diktirmek istediğim ve hazır bir model kullanmak istemediğim için seçeceğim model hem bana yakışan hem de beğeneceğim bir şey olmak zorundaydı. Peki bunu nasıl bulacaktım? Bulduğum ve beğendiğim bir model ya bana yakışmasa o zaman ne yapacaktım? Diktirmek riskli kabul ediyorum ama bunun riskini en aza indirmek de bizim elimizde.      
   Kafamdaki bu sorularla beğendiğim modellere benzer bir şeyler denemek için baya dolaştım. Yakın bir şeyler denersem kafamda şekil oluşacak, karar vermem kolaylaşacaktı. Tabi denemeye gitmeden önce bazı şeyler şekillenmişti. Zaten aklınızda bir şeyler oluşmadan gittiğiniz takdirde görevliler size yardımcı olamayacak, kafanız daha çok karışacak, belki de kararsızlığınız yüzünden birçok model denemeye çalışarak boşuna kendinizi yoracaksınız. Zaten bütün modelleri denemeniz de imkansız özellikle konu gelinlikse ;).
   Ama bazı noktalara karar verirseniz işiniz çok çok kolaylaşacak, ne istediğini bilen bir gelin olarak isteğinize uygun bir gelinliğe çabucak ulaşacaksınız. Öncelikle karar vermeniz gereken şey gelinliğiniz taşlı mı yoksa dantelli güpür tarzı mı olacak. Bu işinizi yarıya indirecek. Ben süsü püsü çok sevdiğim, dantel tarzı gelinliklerden de hoşlanmadığım için taşlı modellere bakmaya başladım. Sanırım taşlı modellerde çeşit daha az oluyor. Bu konuda biraz zorlandım. Etek yapısı olarak prenses model kabarık bir şey istiyordum. Ama diğer etek modellerini de denedim. Hepsinin nasıl durduğuna baktım. Böylece o mu bu mu diyeceğime deneyerek içime sinen modellerden birini diktirdim. Zevkime göre, bana yakıştığını düşündüğüm modellerden seçim yaptım. Ben, işte kısa olanlar şunu giysin, fazla kilosu olan bunu giysin yok bu vücut tipine bu daha iyi denen durumlardan hiç hoşlanmıyorum. Herkes nasıl bir olsun. Yakışmaz dersiniz öyle güzel olur ki siz bile şaşırırsınız. Bu yüzden beğendiğiniz her şeyi deneyin içinizde kalmasın. Belki size de yakışacak bir model o. Kimseye bakmadan istediğiniz her şeyi deneyin.
   Gelinlik bakmaya çıktığımda bir çok yerde aynı modellerle karşılaştım. Ufak değişikliklerle bize aynı modeli sunuyorlar. Farklı modellerle de karşılaştım ama sayısı çok az ve genelde diğerlerine göre daha pahalı. Denediğim modellerde hep içime sinmeyen bir şeyler oldu. Neredeyse Bursa’daki bütün gelinlikçileri gezdikten ve biraz düşündükten sonra gelinliğimi ve kına elbisemi aynı yere yaptırdım. Gelinliğim sırf taş olsa bana göre sıradanlaşacaktı. Biraz değişiklik olsun diye motifi tek tek işlenmiş swarovski taşlı gelinliği diktirdim. Bu tarz gelinliklerde işlemenin tek tek olduğu gelinlikler ve motiflerin olduğu, topluca olan bir desenin dikilmesiyle kuponlu gelinlikler oluyor. Dikkat edilmesi gereken bir nokta birinin el işçiliği fazla olup diğerinde daha az olması. Bazı yerler sizi kandırmaya çalışıp aynı fiyatı söyleyebilir. Bazıları da bunların tek tek işlendiğini söyleyebilir. Bunu motife dikkatli bakıp anlayabilirsiniz. Baya incelemelerden sonra çıkardığım noktalar bunlar. Dikkat edin de en mutlu gününüzde kandırılmayın. Ben kupon işlemeyi beğenmiyordum. Bu yüzden tercih etmedim. Bunlar tabi zevk meselesi. Dantel, güpür tarzında da güzel gelinliklerle karşılaştım ama benim isteğime uymuyordu. Genelde çok tercih edilen şeyleri pek sevemiyorum.

(Kuponlu gelinlik modeli internetten alıntı)

NOTLAR : Size bu konudaki önerim gelinliği asla son ana bırakmayın. Elinizden geldiği kadar erken bakmaya başlayın. Tabi alacağınız gelinlik aklınızda varsa o başka tabi J Zaman sıkıntınız varsa her şeyi netleştirerek çabuk karar verebilirsiniz. Ama kesinlikle aklınızdakine benzer bir şeyler deneyerek net kararınızı verin. Yoksa yakışmayan ve beklentilerinizi karşılamayan bir gelinlikle karşılaşma ihtimaliniz var. Benden söylemesi ;)

Sizlerin de öneri,yorum ve fikirlerinizi bekliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim J)))

17 Haziran 2016 Cuma

Kore Dizi Önerileri 1

   Kore dizilerine 2008 yılında başlamış biri olarak birçok kore dizisi ve filmi izledim. İçlerinde çok beğendiklerim olduğu gibi beğenmediklerim de oldu. Sizlerle de öneri ve yorumlarımı paylaşmak istedim. Yavaş yavaş bunları sizinle paylaşacağım. İlk önce son izlediklerimden başlıyorum. Birkaç dizi önerisi;


Kill Me Heal Me (2015)
   Bazı yaşadığı olaylardan sonra dissosiyatif kimlik bozukluğu hastalığı olan Cha Do Hyun (Ji Sung) ile onun özel doktoru olan Oh Ri Jin’in (Hwang Jung-Eum)bu hastalıkla tedavi sürecinde yaşadıklarını, aşklarını, geçmişlerini anlatıyor. Özellikle Oh Ri Jin’in komik tavırları, mimikleri ve kişilik değişimlerinde Cha Do Hyun’un halleri çok eğlenceli. Güzel ve izlenmesi gereken bir dizi.


Oh My Venus (2015)
   Bu dizide sağlıklı yaşam antrenörü ve aynı zamanda Gahong şirketinin varisi Kim Young Ho (So Ji Sub) ile Deagu’nun venüsü Avukat Kang Joo Eun (Shin Min Ah) anlatılıyor. Son zamanlarda kendini bırakıp, hastalığı nedeniyle de metabolizması çalışmayan Kang Joo Eun zayıflama macerasına antrenörü ile başlıyor. Başta iyi gitse de ilerleyen bölümlerinde yavaşlayan ama oyuncu kadrosu sayesinde izlettiren bir dizi.


Oh My Ghost (2015)
   Kendi restoranında şef olan Kang Sun Wo (Jo Jung Seok) kadınlar arasında popüler ve yakışıklı olmasına rağmen ilk aşkını unutamamış. Na Bong Sun’da (Park Bo Young) kendine güveni olmayan, çekingen ve aynı yerde çalışan asistandır. Şaman olan büyükannesi yüzünden hayaletleri görebilen Na Bong Sun’un bir hayalet tarafından bedeninin ele geçirilmesiyle hayatı değişiyor. Komik, eğlenceli bu dizi eminim sizin de hoşunuza gider. Ben çok beğendim J


My Unfortunate Boyfriend (2015)

   Dizide saf ve iyi niyetli Yoon Tae Woon (No Min Woo) ve onun aşık olduğu Yoo Ji Na (Yang Jin Sung) anlatılıyor. Garip bir tanışmayla ilerleyen arkadaşlıkları, son ana kadar kızın duygularından emin olamayıp, aşkıyla mantığı arasında kalmasını anlatıyor. Keyifli bir dizi.




NOTLAR: Kore dizileri ve filmleri bence çok eğlenceli ve tadında bırakılıyor.


Sizlerin de öneri,yorum ve fikirlerinizi bekliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim J)))

13 Haziran 2016 Pazartesi

Trabzon Gezi Notları

Kısa ama güzel bir Trabzon turu için Sarıkamış’tan yola çıktık. Yol ilerledikçe dağlık olan araziler yerini yemyeşil insanın içini açan, baktıkça bakasımızı getiren bir araziye bıraktı. Eşimle gidene kadar manzaraya bakmaya doyamadık. Özellikle Kalkanlı geçidinden geçtikten sonra artan sis ve kasvetli havaya rağmen yemyeşil dağlık araziye kurulmuş evler harikaydı. Hatta buradan bi ev alsak güzel olur diye düşündük. Sanırım burayı beğendiğimizi daha fazla anlatmaya gerek yok J Ama altını çizmeliyim ki burası Trabzon merkez değildi. Maçka, Hamsiköy gibi yerlerdi.
   Gelelim gezimizin başlangıcına ilk gün çoğu yolda geçtiği içi Maçka’da Sümela Manastırı’na uğrayabildik sadece. Arabayı park yerine park edip yürüyüş yolu (1,2 km) yazan yerden yukarı doğru taşlık bir yoldan çıkmaya başladık. Yukarı doğru ve taşlık olunca bir de benim son zamanlarda zayıflayan kondisyonum eklenince çok yoruldum J Buraya neden araba yolu yok yaşlı insanlar, çıkamayanlar ne yapacak diye düşünürken yukarıdan aşağıya inen bir çocuk bize aşağıda ne var? Diye sordu J Biz tabi şaşkınlık içinde hemen çocuğa nasıl yukarı çıktığını sorduk. Cevabı özellikle beni kahretti J Şaka tabi ama arabayla araba yolundan çıkmışlar. Eee ben zaten yorulmuşum biraz tüh falan dedim de artık yukarıya az kalmıştı J Her zamanki komedi gibi bir çift olduğumuzu için artık aldırmayıp yukarı çıktık. Meğerse diğer taraftan gidince biraz ileride araba yolu tabelası varmış dönünce farkettik J Yukarıya çıkıp derin bir oh çektik.
Yalnız restorasyon çalışması olduğu için içeri girme imkanı olmadı. Gezilmesi en uygun mevsimde yapılan restorasyon gerçekten de çok mantıklıydı! Bu harika yapıyı mecburen dışarıdan gezdik. Eşimle bu yapının buraya nasıl yapıldığını hayranlıkla inceledik. Kayaları oyarak en tepeye o zaman da böyle bir yapı muhteşem bir şey.
   Buradan çıkınca aşağı araba yolundan inmeye karar  verdik. 3 km mesafe olduğunu söylediklerinden eğlenceli olacağını düşündük, öyle de oldu. Yemyeşil bir yolda Coşandere’nin yanından geçerek uzun bir yürüyüşle arabaya ulaştık. Sıra Trabzon merkezine gidip kalacağımız yeri bulmaktaydı. Kolay olacağını düşündüğümüz bu iş bizi zorladı. Polislerin kapatıkları yol yüzünden navigasyonunda sürekli döndürüp aynı yere getirmesi bizi boş boş bir saat dolaştırdı. Bu yüzden Trabzon’un cadde düzenini hiç beğenmedik. Eşyalarımızı bıraktıktan sonra bir şeyler yemeye dışarı çıktık. Meydanda yemek yedik ama pek beğenmedik. Aceleden adına dikkat edemedim ama siz siz olun orada iyi görünse de dikkatli seçerek yemek yiyin.
Ertesi gün güzel yöresel bir kahvaltı için Ayasofya Cami’nin oradaki çay bahçesine gittik. Eşim burayı beğense de benim için çok da iyi değildi. Aslında burada manzara potansiyeli var ama yüksek duvarlardan fazla bir yer gözükmüyor. Bunlardan çok tatmak istediğimiz kaygana ve kuymak için iyi bir yerdi. Hatta biz kuymak’ı evde de yapabilmek için merkezden peynirini de bulup aldık. Bence tadılması gereken şeylerden.
Kahvaltıdan sonra Ayasofya Cami’sine gezmeye gittik. Burası da önceden kilise olarak kullanılan sonradan camiye dönüştürülen yerlerden biri. Keşke o kadar cami varken burayı kullanıma kapatıp korusalarmış demeden edemiyorum. Çünkü içeride çok güzel duvar resimleri var. Bunların bir çoğu yıpranmış. Yazıları var ama resim belli bile değil bazı yerlerde. Hiç biri tam anlamıyla korunamamış.
   Buradan çıkıp bir sonraki durağımıza gittik. Burası da Atatürk Köşkü’ydü. Oldukça büyüleyici olan bu köşk Trabzon halkı adına Atatürk’e hediye edilmiş. Gezerken bizi hayran bıraktı. Yemyeşil bir alanda olan bu köşkün çevre düzenlemesi de çok güzel. Ama asıl hayranlık uyandıran içerisi bence. Dört katlı binanın giriş katında ulu önderimizin dinlenme odası, yemek odası ve misafir odası var. Hatta vasiyetini de burada yazmış ve İnönü’ye telgrafla bildirmiş. Yapı o zamanın Avrupa mimarisi tarzındaymış. Ahşap merdivenleri ve mobilyalarıyla çok dikkat çekiciydi. Birinci katta yatak odası,yaver ve muhafız odası,ikinci katta yatak odası ve toplantı odası, üçüncü katta depo ve bodrumda da kalorifer dairesi var. Köşkte Atatürk’ün kullandığı eşyalar hatta Dersim Harekatı’nı takip ettiği harita bile var. Bu köşkte mutlaka görülmeye değer yerlerden biri.
   Buradan sonra uzun zamandır AVM gezemediğimiz için Forum Trabzon’da gezdik. Sonra akşam yemeği için balık yemeye karar verip güzel bir yer aradık. Bazı aksiliklerden sonra öneriler üzerine bir yere gittik. Tavsiye ettikleri levrek buğulamayı çok beğendik. Özellikle eşim bayıldı diyebilirim. Anlata anlata bitiremedi. Olur da giderseniz ve bizim gibi nereye gideceğinizi bilmiyor bir durumda olursanız Bordo Mavi Balık’a bir uğrarsınız J
   Son gün erkenden uyanıp önce Uzungöl’ e sonra evimize gitmek için yola çıktık Doğayla iç içe yemyeşil bir alüvyal set gölü olan Uzungöl’ün etrafında tur atmak oldukça keyifliydi. Bisiklet kiralama yerleri, go kart’lar, hediyelik eşya dükkanları her yer kalabalıktı. Tabi bunda Pazar günü olmasının verdiği kalabalık da vardı. Turumuzu bitirdikten sonra yolu kısaltmak için oradan Bayburt’a yol olduğunu duymuştuk. Hatta yeni yolun bile yapıldığını. Sorduk yol yeni de olsa bilinmiyordu. Kullanan pek fazla kişi yoktu. Trabzon’dan uzatarak dönmeye karar verdik. Zaten oradan gidemesek eski yoldan gitmemiz gerekecekmiş arası da dünyanın en tehlikeli yolu seçilmişJ Sizin de aklınızda olsun. Biz bildiğimiz yoldan şaşmayıp sıkıntısız bir şekilde döndük. Güzel bir Trabzon gezisiydi  J



NOTLAR:Kısa da olsa güzel bir geziydi. Mutlaka  detaylı bir Karadeniz turuyla daha fazla yer görmek istiyoruz. Yeşile doymak için tercih edilebilir bir gezi.


Sizlerin de öneri,yorum ve fikirlerinizi bekliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim J)))

12 Haziran 2016 Pazar

Didim Altınkum Plajı Gezi Notları

   Meşhur plajlarımızdan sizin de adını büyük ihtimalle duymuş olduğunuz Altınkum Plajı’na da gitmedik demeyelim diye Didim’de olduğumuz bir günü burada geçirdik. Buradaki plajlar genel olarak kalabalık oluyor. Ama burası daha da kalabalık. Öyle ki şemsiyelerden kumsal bile gözükmüyor neredeyse J Kalabalığa rağmen burayı da görmeliydik. Kumsaldaki kumlar altın gibi olduğundan burası bu adı almış. Çok güzel kumsalı var.deniz desen mis gibi. Denizin dibi kum ve hemen derinleşmiyor. Açık mavi tertemiz denizi var. Tek kötü yanı çok kalabalık ve bu kalabalıkta eşyalarını bırakıp denize girmek sıkıntılı. Satıcılar bir şeyler satmak için aralarda dolaşıyor ve kalabalıktan yararlanmaya çalışıyor.
   Kendimize yer bulup,etrafı gözlemledikten sonra sıcak kumlardan geçerek denize girdik. Suyun sıcaklığı sürekli üşüyen benim gibi biri için çok güzeldi. Bu arada yüzerken biraz hareketsiz kalınca balıklar ısırıyor özellikle kıyıya yakın yerlerde aman dikkat J Bizi ısırmadılar ama acıdığını söyleyenler var, haberiniz olsun ;) Buranın plajını ve denizini çok beğensem de bu kalabalık ortama bir daha gitmeyi pek düşünmüyorum. Akşamları burada sahil boyu tur atıp dolaşmak,  Poseidon Heykeli önünde fotoğraf çekinmek bence benim için daha güzel J
   Didim-Akbük’te olan plaja da değinmek istiyorum. Gittiğimizde eşimin de benim de en çok tercih ettiğimiz plaj. Buranın kumsalı taşlık olsa da denizi temiz ve plajı çok aşırı kalabalık değil. Bu yüzden biz burayı daha çok sevdik. Yalnız söyleyeyim buranın denizinin dibi kum değil aklınızda olsun J Eşim de ben de derinlerde yüzmeyi sevdiğimiz için bize sorun olmuyor.
  
    Son olarak bahsetmeden geçemeyeceğim Didim’de Akvaryum Koyu’na mutlaka gitmelisiniz. Balıkları bile çok net görebileceğiniz bu koy tertemiz deniziyle kendine hayran bırakıyor.

NOTLAR: Altınkum plajı da bana kalırsa görülmesi gereken yerlerden. Belki kalabalığa rağmen sizde tercih edenlerden olursunuz J


Sizlerin de öneri,yorum ve fikirlerinizi bekliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim J)))

11 Haziran 2016 Cumartesi

Milet (Miletos) Antik Kenti ve Apollon Tapınağı Gezi Notları


   Didim tatilimizde eşimle burada olan tarihi yerleri gezmek istedik. Antik kentler ilgimizi çektiği için ilk önce merakla Milet'e gittik.
   Milet eskiden liman kentiymiş fakat şimdi denizden 8 km içeride kalıyor. Büyük Menderes Nehri'nin taşıdığı alüvyonlarla denizin dolması burayı denizden uzaklaştırmış. Aslında liman kentinin parladığı dönemle ilgili daha çok yapı bulacağımızı düşündüğümüz bu yer Roma uygarlığının etkisinde kalmış. Burası Yunan-Roma tipini en güzel şekilde gözler önüne seriyor. Sanırım anlatım için bu kadarı yeter fazla detaya girmek herkesi okurken sıkar :)))  
             
    Buraya daha girişinden hayran kalmamak elde değil. O zamanlarda böyle yapılar gerçekten çok ilgi çekici.  Merakla etrafı inceleyerek içeri girdik. Bizi kentin tiyatrosu karşıladı. Büyük ve harika şekilde yapılmış bu tiyatro yarım ay şeklinde. Tiyatroya bir de yukarıdan bakıp oradaki kanallardan geçtik. Burası diğer yerlerine göre günümüze fazla zarar görmeden gelmiş.

   Tiyatronun ilerisinde bulunan senato binası en eski yapılardanmış. Burası da iyi durumdaydı.Gerçekten çok güzel yapılar. Kente su dağıtan Nymphaion adı verilen heykellerle bezenmiş çeşme ve halk havuzu da burada.Elimizdeki haritayla dolaşarak Faustina Hamamı'na geldik. Korunmuş yapılardan biri de Faustina Hamamı.. Burası da Roma kralı tarafından karısına yaptırılmış. Havuzun bir tarafında aslan bir tarafında da nehir tanrısı Meandros Heykeli var. Yalnız buradaki aslan heykeli aslı değilmiş sadece benzerini yapıp buraya koymuşlar. Aslı Paris Louvre Müzesi'nde sergileniyormuş. Buradaki eserlerin çoğu Louvre Müzesi'ne, bir kısmı İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne, sonrakiler de Milet Müzesi'ne alınmış.
Kale ilgimizi çekince o tarafa doğru yürüdük. Taş düşebilir tehlikeli yazısına aldırmayan bir tavırla etrafa baktık. Ama giderseniz siz dikkat edin bizde cesaret biraz tavan yapmış durumda :))) Yolu takip edip etraftaki yapıları gezdik. Yolları biraz bozuk olsa da içeride çok güzel yerler var. Limanını gördük. Çok güzel yapılıp süslenmiş tabi burası karaya dönüşünce orada su birikintisinden başka bir şey kalmamış. Hapishaneye benzer yapılarıyla burayı gezmek çok zevkliydi. Aralarında dolaşarak o zamanın yaşamını anlamaya çalıştık. Harika mimarisine hayran kaldık. Keşke böyle yerler daha fazla korunsa. Bir çok yeri yıkılmış.

   Buradan Apollon Tapınağı'na gittik. Dünya'daki üç Apollon tapınağından biri olan bu tapınak yapılırken uygarlık yıkılmış. Muhteşem tapınağa hasat zamanı Milet'ten çıkıp 4 gün süren taşlı Kutsal Yol'dan şarkılar söyleyerek gelirlermiş. Gerçekten çok güzel mimarisi olan bu tapınağı, eşimle hayranlıkla gezdik. İki büyük yüksek sütunlu yapı uzaktan bile dikkatimizi çekmişti. Adeta göğe değecek gibi hissettiren bu yapı çok hoşumuza gitti. Girişteki Thales'in 'Kendini Bil' sözü bizim de herkes gibi dikkatimizi çekti. Bu sözü buraya kazımışlar. Etrafı inceleyip, her yere tek tek baktıktan sonra buradan çıktık.



   Son olarak çok bahsettikleri Mavişehir pazarına gittik. Burası süs eşyaları,kıyafet gibi şeylerin satıldığı bir pazardı. Biraz dolaşıp günlük kısa gezimizi tamamladık.

NOTLAR: Buradaki antik kent ve tapınaklar bence mutlaka gezilip görülmeli. Didim'e giderseniz ya da yolunuz buralardan geçerse uğramalısınız ;)))
Sizlerin de öneri,yorum ve fikirlerinizi bekliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim :))))