Balayımızın
Singapur’dan sonraki ikinci durağı olan Bali Adası’na deniz, kum, güneş
tatilini büyük bir heyecanla bekleyerek gittik. Ama beklediğimiz gibi çıkmadı
desek yeridir. Belki de Singapur’dan sonra beklentilerimiz çok yükseldi onun
için diye düşündük. Oradan daha az gelişmiş bir yer olduğunun farkındaydık tabiki.
Zaten buradaki amaç farklı bir kültürde hem gezmek hem de biraz kumsal tatili
yapmaktı.
Uçuşumuz
Singapur’dan 2,5 saat sürdü. Havalimanı'na ilk girdiğimizde ülkeye giriş için
vize ücreti aldılar. Kişi başı 30 dolardı. Sadece o değil vize için o upuzun
bitmek bilmeyen kuyrukta beklemek gerekiyordu.
Neyse adaya giriş
işlemlerini hallettikten sonra bizi bekleyen, tur şirketiyle ayarladığımız
transferle otelimize gitmek için yola çıktık. (Aslında ada olarak gerçekten pek
gelişmemiş bir yer. İnsanlar burada çoğunlukla motorsiklet kullanıyorlar.
Arabalar da ya eski model ya da ucuz türden. Trafik burada da Singapur’daki
gibi soldan akıyor.)20-25 dakikalık yolculuktan sonra otelimize geldik. Balayı
çifti olduğumuz için özel havuzlu, sahile yakın Bali Baliku Luxury Villa’yı
tercih ettik. Burası merkeze uzak, sahile yakın ve özel havuzlu villa
olmasından ilgimizi çekmişti. Neyse bu konuya tekrar döneceğim.
Otele gelince
karşılama kokteyli diye bizi ice tea ile karşıladılar. Odaya geldiğimizde
odamız süslenmişti. Balayı çiftlerine yaptıkları bütün hizmetleri güzel bir
şekilde hazırdı. Bu yönden çok memnun kaldık. Özellikle ilk durağımız
Singapur’daki otelde hazırlıkların önceden yapılmamasından dolayı yaşadığımız
hayal kırıklığını burada yaşamadık. Odaya yerleşip biraz dinlendikten sonra
otelin çevresini dolaşmaya çıktık. Sahil nerede,kumsalı nasıl diye merak
ediyorduk. Otele birkaç dakika yürüme mesafesinde otel kendine plajda bir alan
ayırmış. Otelle plaj arasında taksi durağı ve bir kaç restaurant var. Tabi
buraları biraz arada kalmış yerler. Akşam otele dönüp otelde yemek yedik.
Ertesi gün
oteldeki kahvaltıdan bize hitap eden bir şeyler bulduk malum artık Singapur’dan
dolayı daha deneyimliydik :) Birkaç gün bir şeyler denedikten sonra neler
yiyebileceğinizi az çok kestirebiliyorsunuz artık. Bizim kültürümüzde olmadığı
halde özellikle tropik meyvelerin çok olduğu bu adada kahvaltılarda bol bol
meyve görmemek imkansız. Seçeneklerin bize hitap etmediği günlerde meyveyle ve
unlu mamullerle kahvaltıyı geçirdik.( ben ayrıca süt de içtim tabi :)) Bu
yüzden bence meyveler burada kurtarıcıydı :)Meyvelerden bahsetmişken özellikle
anlatmak istediğim bir meyve var. Adı Litchi. Eşimin bayıldığı, hatta buraya da
kesin yaz bak dediği :) aklına geldikçe çok güzel meyveydi dediği tabi benim de
beğendiğim değişik bir meyve. Biz kasımda
gittiğimiz için denk geldik. Çünkü bu aylarda yetişiyormuş. Mutlaka
denemelisiniz imkanınız olursa :)
Kahvaltıdan sonra
plaja gittik(jimbaran beach) ama gelgitten suyun çekildiğini zaten biliyorduk
da akşam dalganız olan deniz gündüz çok dalgalıydı. Sörf yapan insanlardan
başka denize giren yoktu.(sonraki günlerde de aynı nedenden dolayı bizden eksi
puan aldı buranın plajı)Bizde otele dönüp odadaki havuzumuza girmeyi tercih
ettik. Öğleden sonra merkeze biraz dolaşmak ve alışveriş yapmak için çıktık.
Ama tam olarak nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Burada o tarz gezilebilecek
yerler Kuta merkezdeymiş, öğrendik. Normalde otelin belirli saatlerde arabayla
servisleri olsa da bize uymadığı için hemen yandaki taksi durağından taksiye
binmeyi tercih ettik. Yalnız adam binmeden önce bizimle pazarlık ediyordu biz
de ettik aklımızca(!) uygun olan bir fiyatta anlaştık. Merkezde dolaşıp bir kaç
yerden hediyelik eşya aldıktan sonra deniz ürünleri olan bir yerde yemek yemeğe
karar verdik. Canlı istakozlardan beğendiğinizi seçip, tarttırıp,
pişirttiriyorsunuz. Böylelikle gözünüzle seçip yeme fırsatı yakalıyorsunuz.
Gerçi ben bu aşamaları pek sevmediğim için eşim ilgilendi. Seçip geldi :) Ben
pişmiş hallerini daha çok tercih ederim :) Benim bu tarz deniz ürünleriyle
fazla aram olmadığından çok anlamasam da eşimin çok hoşuna gitti.
Buradan biraz
dolaşıp otele dönmeye karar verdik. Bu adada şöyle bir şey var. Satıcılar size
ısrarla bir şeyler satmaya, taksiciler taksilerine bindirmeye çalışıyor. Merkez
içinde bir yerden bir yere giderken bindiğimiz takside bu sefer taksimetre var
mı diye bakmıştık vardı ama açan kim şoförle konuştuğumuzda anlaşamadık bile.
Otelden merkeze gelme ücreti kadar bir ücret istiyor bizden. Mecbur biraz
aşağısını verip indik. Ama o zaman anladık ki kesinlikle taksimetre açtırmak
şart. Mavi renkli taksilerde genelde taksimetre var. Bunların da açık olmasına
özen göstermek gerekiyor. Siz siz olun taksimetresi olmayan yada taksimetre
açmayan taksiye binmeyin benden söylemesi yoksa baya bir kazıklanırsınız. Zaten
insanlar ingilizceyi çok iyi telaffuz edemiyor hatta bir çoğu konuşmayı da
bilmiyor. Derdinizi anlatmak pek mümkün olmayacaktır. Otele dönüşte özellikle
taksimetreyi açan bir taksiye bindik ve geldiğimiz fiyatın üçte birini ödedik
siz anlayın.
Ertesi gün
kahvaltıdan sonra bir önceki gün otelden ayarladığımız rehber eşliğinde tura
çıktık. İlk önce yerel dansları olan, herkesin merakla izlemeye gittiği,
turistlerin ilgisini çeken Barong Dansı’nı seyrettik. Burada bize dilimize göre
olayı anlatan kağıtlar verildi. Olay Barong adlı yarı Tanrı'nın kötü ruhlarla
mücadelesini anlatıyor. İyi ruhlarla kötü ruhlar müzik eşliğinde birbirleriyle
savaşıyorlar. Eşimle çok sıkıldığımız hatta çok gerekli değilmiş gelmesek de
olurmuş dediğimiz bir danstı. Çünkü dans dense de çok yavaş ve insanın uykusunu
getiren cinstendi. Yalnız girişte geleneksel kıyafetli bir kadınla çektikleri
fotoğrafı çıkışta porselen hatıra tabaklarına basıp satmaları bize Bali’den
özellikle balayımızdan bir anı daha kazandırdı.
Bir sonraki
durağımız Monkey Forest yani Maymun Ormanları’ydı. Buranın girişine daha geldiğimiz
anda her yerde maymunları görmeye başladık. Girişteki arabaların üzerine bile
çıkmışlardı. Buradaki uyarılar kısmında dikkat edeceklerimiz yazıyordu.
Maymunlara dokunmamak, bir şey vermemek, yaklaşmamak gerekiyordu. Ama onlar her
yerdeydi. Neyse biz içeri girdik. Dolaşıp etraftaki maymunları zevkle
izliyorduk. Hatta bazı yavru maymunlar o kadar tatlıydı ki dokunasım bile
geldi. Eşimin uyarısıyla uzaklaştım. Başta bu kadar masum görünen bu hayvanlar
sonradan bir kaç olaya şahit olmamızda beni oldukça ürküttü. Turistlerin
eşyalarını çalıyorlardı. Hatta birinin küpesini bile çaldı. Bazılarını da
ısırmıştı. Korkuyla oradan çıkması için yolun bitmesini bekledim. Oradan
çıkınca yan taraftaki dükkanları dolaştık sonrasında yola koyulduk tekrar.
Bu seferki yerimiz
Ubud Kasabası’ydı. Burası Bali’nin kültür merkeziymiş. El işi ve tahta
oymacılığı pek çok sanatçı atölyesi vardı. Buraları tek tek gezdik hatta tahta
oyması filler almayı unutmadık :)
Buradan çıktıktan
sonra Jatiluwih Pirinç Terasları’ na gittik. Muhteşem bir manzara yemyeşil ve
harika bir yerdi. Oradan Batur Volkanik Dağı ve Batur Gölü’nü görüp öğle
yemeğini yiyebileceğimiz Kinatanami’ye çıktık. Burası yüksek bir tepeydi.
Manzarası harika ve tepeden her yeri gösteriyordu. Adeta yeşil ve mavinin
buluşmasını bu tepeden izledik. Burası manzaraya karşı açık büfe yemek
yenebilecek bir yer. Biz de manzaranın tadını çıkararak yemeğimizi yedik.
Sonra gümüş
yapılan kasabaya gittik. Rehberimiz altın için gitmek isteyip istemediğimizi de
sordu ama biz düğünden yeni çıktığımızdan altını pek tercih etmedik :))) Burada
gümüşün fiyatının daha uygun olduğu söylense de bize Türkiye ile yakın geldi
fiyatlar. Ancak buradan hatıra olması için bilekliğimi ve iki küpemi de almayı
ihmal etmedik :) İyi ki de almışız balayımızdan sürekli bende olan
hatıralarımız oldu tabi bu en çok bana yaradı :)
Gümüşçü kasabadan
çıktıktan sonra dünyaca ünlü luwak kahvesinin yapıldığı bir yere gittik. Başta
bize luwak hayvanını falan gösteriyorlardı. Adam anlatıyordu tabi ama ben o
arada etrafla ilgilenirken olayı kaçırdım. Kahvenin de nasıl yapıldığını
bilmeyen ben, eşime sordum nasılmış diye sağolsun o da hep ben yemem içmem diye
bana küçük beyaz yalanlar söyler böyle durumlarda. Ama bu sefer ısrar ettiğim
halde bu hayvan kahveleri iyi mi diye tadıyormuş yerse iyiymiş dedi.
Şüphelensem de güvenmiştim :) Sonuçta orada kahvelerin nasıl hazırlandığını,
dövüldüğünü gördük. Vanilya, coconut, luwak ve adını hatırlamadığım bir çok
çeşit kahveyi getirdiler tatmamız için. Luwak tadı Türk kahvesine çok benzeyen
bir kahveydi bir yudum içsem de öyle geldi ama tercih etmem. En çok vanilya
kahvesi ile coconut kahvesini beğendik ve onlardan aldık. Zaten luwak
kahvesinin o hayvanın dışkısından yapıldığını öğrendiğimde iyi ki almamışım
dedim. Kandırıldım ve bir yudum da olsa içtim. Allah’tan çok içmedim diyorum
artık damak tadım anladı sanırım :)))
Neyse buradan sıra
Holy Springs’te tapınağa geldi. Büyük devasa bir tapınaktı. Çok kalabalıktı. İnsanlar dua ediyorlardı. Buraya bir sürü insan günah çıkarmak için geliyormuş.
İnanışlarına göre dua edip, burada akan soğuk sularda kendilerini yıkarlarsa
günahlarından arınıyorlarmış. Girişte de bacaklarımızı kapatacak bir örtü
verdiler. Kadın erkek herkesin bacakları kapalı olmalıymış. Biz de bu inanışlarına
ayak uydurduk. Hatta buradaki bir alana da inanmayanların girmesi yasaktı.
Rehberimizin uyarısıyla içeri girmedik. Sadece kapıdan baktık. Dua ederken
mısır ve pirinç yediklerine şahit olduk. Tütsü kokuları da her yeri kaplamıştı.
Yalnız tütsü kokusu bütün adada var, tapınaklarda değil sadece. Çünkü her sabah
her akşam bu tütsüleri yakıp her yerin girişine bile koyuyorlar. Otelin
girişinde bile vardı. Öyle ki artık bu tütsü kokularından midemiz bulandı.
Tapınaklarda olduğu gibi her budanın etrafında da tütsü yakılıyor. Dua
ediliyor. Tapınağın altında halk için dini olarak önemli bir akarsu var. Bu
akarsuda yeni aldıkları eşyaları, arabaları bile kazalardan korunmak için
yıkıyorlarmış.
Tapınak gezimizden
sonra otele dönmek için yola çıktık. Akşam için önceden planlanan tanışma
yıl dönümü yemeğimiz vardı. Odamızın bahçesinde havuz başında yapılmasını
istediğimiz yemek saatinde gittiğimizde hazır değildi. Haber verip, biz odada
hazırlanırken on beş dakikada bahçeyi ve havuzu süslediler. Her şey çok güzeldi.
Romantik ve hoş bir akşam yemeğini bu şekilde odamızın bahçesinde, havuz
kenarında yeme fırsatı yakaladık. Böyle bir yerde kesinlikle tavsiye ederim.
Ertesi gün
kahvaltıdan sonra su sporları için yola koyulduk. Neler yapmak istediğimize
karar verip otelin turuyla alana gittik. Önce yapmak istediğimiz sea walking’ti. Yani su altı yürüyüşüydü. Bunun için üzerimizi giydirdiler ve suya
girmek üzereyken kafamıza hava almamız için başlık taktılar. Çok ağırdı :)
Aşağıda olmamız için belimize ağırlık da bağlandı. Ama bana yine de nefes
alamıyorum gibi geldi. Bir de biraz kıpırdadıkça içine su giriyordu. Açıkcası
biraz korktum :) Eşime bakıp durumum normal mi acaba diye kontrol ediyordum :)
Her şeye rağmen aşağısı çok güzeldi. Balıklar, deniz canlıları harika bir
manzara vardı. Aşağıda yürüyüş yolu yapılmış, orada yürüyerek geziyorsunuz ve
bunu kayıt altına alıyorlar. Bu sırada balıklara ekmek veriyorsunuz, onları
doğal ortamında izleme şansı yakalıyorsunuz. Çok güzel bir aktiviteydi. Ama
çıkınca nefes aldığıma şükrettim yine de su üstü daha mı güzel ne :)
Diğer aktivitemiz
parasailing’ti. Karadan paraşütle havalanarak deniz üzerinde tur attık. Aslında
burada eşimle binmek istediğim halde mümkün olmadığı için tek tek bindik. Önce
eşim sonra ben bindim. Ama paraşütün kontrolü hep bizdeydi. O yüzden ben biraz
gergindim. Bir elimizde kırmızı bir elimizde mavi eldiven vardı. Hangisini ne
zaman çekeceğinizi zamanı gelince size söylüyorlar. Yalnız inerken olanı duymak
biraz zor oldu. Ben sonunda eşimin sesini duyarak indim:)Ama inemeyeceğimi
sandım:)Neyse ki sorunsuz indik. Bundan sonra da jet ski ye bindik. Yalnız
binmemize de ikimiz beraber binmemize de izin vermiyorlardı. Yanımıza birer
görevli geldi. Biz sürerken onlar arkada oturuyordu. Yinede eğlendik. Su sporlarından
sonra üzerimizi değiştirip otele döndük. Biraz dinlendikten sonra Kuta merkeze
gittik tekrar. Burada dolaşırken tur şirketinden Lembongan Adası’na ertesi gün
için tekneyle tur ayarladık. Gezerken sokak satıcılarından 'fried tofu mix egg' isimli
bir yemeği denedik. Tadı biraz değişikti. Ama yenebilir, idare ediyordu.
Ertesi gün
erkenden uyanıp bizi Lembongan Adası’na gidecek gemiye götürmek için gelen
arabaya bindik. Tabi biraz mesafe vardı oraya kadar. Gemiye geldikten sonra
herkesin gelmesini bekledik. Yolcular geldikten sonra gemi hareket etmeye
başladı. Deniz manzarasının muhteşem etkisiyle gideceğimiz adaya geldik. Burada
gemi tam yaklaşmadan demir attı. Üzerinde su sporları malzemeleri, kano,
banana, kayak sistemi, jakuzi bulunan bu gemide eğlenmemek imkansızdı. Jakuzide
köpükle eğlenip, kayakla kayıp, kanoyla etrafı gezip, arada yüzerek tabi
banana’ya da binerek eğlendik. Gemide hazırlanan açık büfeden yemeğimizi
yedikten sonra tekneyle adaya götürdüler bizi. Burada bulunan havuza girip
güneşlendik. Etrafta dolaştık. Kıyıdan denize girmedik çok fazla yengeç vardı.
Ama bu adada güzel vakit geçirdik. Gemi turu bizim için eğlenceli oldu. Dönüşte
yunusların adeta dans gösterilerini izleme fırsatımız oldu. Yine burada da
sörfçüler vardı ama buradakiler profesyoneldi. Buradan otele dönüp yemeğimizi
yedik. Son gecemizdi artık.
Sabah kahvaltıdan
sonra odadan çıkış yaptık. Aslında uçak saatimiz için çıkmamıza 1 saat vardı.
Ancak geç çıkış yapmamıza otel boş olsa da izin verilmedi. Bir çok yerde
verilen bu izin 1 saat için burada yoktu. Boşu boşuna 1 saat lobide bekledik.
Canımız sıkılınca biraz dolaştık ama hava çok sıcaktı geri döndük. Buradan da
Ngurah Rai Havalimanı’na gittik. Böylelikle Bali Adası ile yurtdışı balayı tatilimiz burada sona ermiş oldu. Bu
arada şuna da değinmeden geçemeyeceğim Bali’de bir çok yerde eşimi
gördüklerinde Barcelonalı futbolcu Luis Suarez’e benzettiler. Bu da biz de
baya bir şaşkınlık yarattı :)))
İklimi
Tropikal iklimde olan Bali Adası da Singapur gibi sıcak bir
yer. Akdeniz iklimine benziyor bizdekine benzetmek istersek ama daha nemli.
Bali’ de de birkaç kere yağmura yakalandık. Kasım ayında ara ara oluyormuş
zaten. Ama kısa sürede yağmur etkisini yitiriyor buralarda.
Yemekleri
Tropik meyveler bolca mevcut burada. Özellikle muzun her
halini yiyebilirsiniz. Burada bayıldığım yiyeceklerden kızarmış muz, muzlu
tost, çikolatalı muz ve dahasıydı. Litchi isimli meyveyi de tekrar hatırlatmak
istiyorum burada mutlaka denemelisiniz. Burada bolca deniz ürünleri
bulabilirsiniz. Fiyatları da bizim ülkemize göre uygun ve taze.
Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
Bindiğiniz takside taksimetre olmalı ve kesinlikle açık
olduğundan emin olmalısınız.
Küçük dükkanlardan alışveriş yapıyorsanız pazarlık yapmanız
şart. Turistlere çok fazla fiyat söylüyorlar.
Belirli saatten sonra ara sokaklar karanlık olduğundan
ürkütücü olabiliyor.
Ulaşım
Burada ulaşım pek gelişmemiş. Zaten her yerde motorsikletler
var. Herkesin ehliyeti olduğundan şüpheliyim. Büyük küçük herkes kullanıyor
çünkü. Biz otelden arabayla yada taksiyle ulaşımımızı sağladık.
NOTLAR:Biz burada da eğlendik, güzel vakit geçirdik. Fakat
Bali Adası’na değil de keşke ilk durağımız Singapur’daki Sentosa Adası’na
gitseydik, vaktimizi orada geçirseydik diye düşündük. Burası bize çok küçük ve
baya gelişmemiş geldi. Daha gelişmiş bir yeri tercih ederdik. Ama yine de güzel
bir balayı geçirdik. Gitmek isteyenlere tavsiyem küçük bir yer çok fazla bir
şey beklemeyin ;))
Sizlerin de öneri, yorum ve fikirlerinizi bekliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim :)))