8 Haziran 2015 Pazartesi

Safranbolu Gezi Notları

    Eşimle sabah erkenden heyecanla başladığımız dolu dolu geçirdiğimiz, eğlendiğimiz bir gün...
    Bana kalırsa Safranbolu gezmek için o kadar uzun vakit ayrılması gereken bir yer değil. En azından biz eşimle bir günde gezilecek her yeri gezdik ;)
    Öncelikle gezmeye Bulak Mağarası’ndan başladık. Burası Safranbolu merkezinden biraz uzakta. Yemyeşil bir yolu takip ederek mağaranın olduğu yere geldik. Mağaraya merdivenlerle çıkılıyor. Uzun merdivenleri tırmanarak tepedeki mağaraya girdik. İçerisi soğuktu. Zaten buranın sıcaklığı yaz kış 15 derece oluyormuş. Özellikle astım, bronşit hastalarına ve nefes darlığı çekenlere iyi gelen bir havası varmış. Bu mağara bugünkü şeklini 3 milyon yıl önce almış. Bunları da öğrendikten sonra içeride dolaşmaya başladık. İçerinin yapısı  gerçekten çok değişik. Taşlar farklı farklı şekillere girmiş, sarkıtlar oluşturmuş. Bu harika oluşumları anlatmak için söze gerek yok. Etraf güzel bir şekilde ışıklandırılmış.

    Burayı dolaştan sonra İncekaya Su Kemeri’ne gitmek için yola çıktık. Bu kemer Tokatlı Kanyonu’nun üstüne yapılmış bir kemer. Üzerinde yürüme imkanımız varken(tabi yeterli genişliği vardı)bizde yürüdük:) Karşı tarafta aşıklar yerlere taşlarla birbirlerinin baş harflerini yazmışlar. Her yerde var bu yazılar. Biraz dolandıktan sonra karşıya geri döndük.
    Aşağıda Tokatlı Kanyonu vardı fakat o gün kapalı olduğu için biz aşağı inmedik. Su kemerinin hemen yakınında olan Cam Teras diye adlandırılan yapıya sıra gelmişti. Burası da camdan yapıldığı için alttan tamamen kanyonu gösteriyor. Yani aşağıyı durduğunuz yerden görebiliyorsunuz. Bazıları için korkunç gelen bu yapı tam bir mühendislik harikası. Havada yürüyormuş hissi veren başka bir şey olamazdı herhalde :)
    Cam terastan sonra Yörük Köyü'ne gittik. Burası aynı zamanda Bektaşi köyü de. Burada gezmek için açılan bir ev var. Bu ev birinin kendi eviydi. Ama gelenleri burada gezdiyordu. Evin sahibi de buradaki yaşamın eskisi gibi olmadığını, insanların bırakıp gittiğini anlattı bize. Biraz sohbetten sonra merkeze döndük.
    Sırada bütün Safranbolu manzarasını izleyeceğimiz Hıdırlık Tepesi vardı. Safranbolu’ya geliyorsanız bu manzarayı bir de buradan izlemelisiniz kesinlikle. Safranbolu evlerinin manzarası en güzel buradan gözüküyor çünkü. Evlerin mimarisi insanı adeta büyülüyor. Zaten burada evler yüksekten alçağa doğru. Bunun bir nedeni de evlerin birbirlerine gelen güneşi kesmemesi için o şekilde inşa edilmesiymiş. O zamanda böyle yapılan evlere, bu mimariye şaşırmamak imkansız. Gerçekten çok güzel evler yapmışlar.
    Burada bir şeyler içtikten sonra saat kulesine gittik. Buranın bahçesinde bir çok ilde olan saat kulelerinin minyatürü vardı. Bu saat kulesi şimdi de her saat başı çalıyor. Biz girdiğimizde tam saat olmasına az kaldığı için buna canlı bir şekilde şahit olduk. Buradan sonra da hemen yandaki Kent Tarihi Müzesi’ne girip biraz dolaştık. Eski zamandan parçalar vardı bu müzede. Müze'den çıkınca yukarıdan aşağı etrafı izledik. Buranın da güzel manzarası var gerçekten.


     Sonraki durağımız Hükümet Konağı’ydı. Burada cansız mankenlere giydirdikleri eski kıyafetlerle o zamanı anlatan olaylar oluşturmuşlardı. Bir odada gelin odası, bir odada hamur açan kadınlar hepsi de eski zamanı çok güzel anlatıyordu.
    Buradan çıkınca Bakırcılar çarşısında gezdik. Çok yorulmuştuk. Közde Türk kahvesi içerek biraz dinlendik. Sonra hemen çarşıya daldık. Hediyelik eşyalar, buranın kendine has safranlı sabunları derken yine alışverişimizi yaptık. Tabi buraya kadar gelmişken Safranbolu’nun ünlü lokumlarından almadan olmazdı :)Onlardan da aldık. Kesinlikle tatmalısınız. Buranın lokumları bir başka güzel oluyor çünkü.


















    Ardından burada bize tavsiye edilen yemek olan Kuyu Kebabı için güzel bir yere gittik. Ancak biz çok da beğenmedik. Bu akşam yemeğinin ardından biz, bir de lunapark gezisi yaptık. Gerçi buranın lunaparkı küçük o yüzden gondolla idare ettik :)Safranbolu gezimiz böylelikle bitmiş oldu.


NOTLAR:Dolu dolu güzel bir gün geçirmek, buradaki tarihi evleri görmek için tercih edebilirsiniz.


Sizlerin de öneri, yorum ve fikirlerinizi bekliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim :)))



















4 Haziran 2015 Perşembe

Bali Adası-Endonezya Balayı Gezi Notları

    Balayımızın Singapur’dan sonraki ikinci durağı olan Bali Adası’na deniz, kum, güneş tatilini büyük bir heyecanla bekleyerek gittik. Ama beklediğimiz gibi çıkmadı desek yeridir. Belki de Singapur’dan sonra beklentilerimiz çok yükseldi onun için diye düşündük. Oradan daha az gelişmiş bir yer olduğunun farkındaydık tabiki. Zaten buradaki amaç farklı bir kültürde hem gezmek hem de biraz kumsal tatili yapmaktı.
   Uçuşumuz Singapur’dan 2,5 saat sürdü. Havalimanı'na ilk girdiğimizde ülkeye giriş için vize ücreti aldılar. Kişi başı 30 dolardı. Sadece o değil vize için o upuzun bitmek bilmeyen kuyrukta beklemek gerekiyordu.
     Neyse adaya giriş işlemlerini hallettikten sonra bizi bekleyen, tur şirketiyle ayarladığımız transferle otelimize gitmek için yola çıktık. (Aslında ada olarak gerçekten pek gelişmemiş bir yer. İnsanlar burada çoğunlukla motorsiklet kullanıyorlar. Arabalar da ya eski model ya da ucuz türden. Trafik burada da Singapur’daki gibi soldan akıyor.)20-25 dakikalık yolculuktan sonra otelimize geldik. Balayı çifti olduğumuz için özel havuzlu, sahile yakın Bali Baliku Luxury Villa’yı tercih ettik. Burası merkeze uzak, sahile yakın ve özel havuzlu villa olmasından ilgimizi çekmişti. Neyse bu konuya tekrar döneceğim.
    Otele gelince karşılama kokteyli diye bizi ice tea ile karşıladılar. Odaya geldiğimizde odamız süslenmişti. Balayı çiftlerine yaptıkları bütün hizmetleri güzel bir şekilde hazırdı. Bu yönden çok memnun kaldık. Özellikle ilk durağımız Singapur’daki otelde hazırlıkların önceden yapılmamasından dolayı yaşadığımız hayal kırıklığını burada yaşamadık. Odaya yerleşip biraz dinlendikten sonra otelin çevresini dolaşmaya çıktık. Sahil nerede,kumsalı nasıl diye merak ediyorduk. Otele birkaç dakika yürüme mesafesinde otel kendine plajda bir alan ayırmış. Otelle plaj arasında taksi durağı ve bir kaç restaurant var. Tabi buraları biraz arada kalmış yerler. Akşam otele dönüp otelde yemek yedik.
    Ertesi gün oteldeki kahvaltıdan bize hitap eden bir şeyler bulduk malum artık Singapur’dan dolayı daha deneyimliydik :) Birkaç gün bir şeyler denedikten sonra neler yiyebileceğinizi az çok kestirebiliyorsunuz artık. Bizim kültürümüzde olmadığı halde özellikle tropik meyvelerin çok olduğu bu adada kahvaltılarda bol bol meyve görmemek imkansız. Seçeneklerin bize hitap etmediği günlerde meyveyle ve unlu mamullerle kahvaltıyı geçirdik.( ben ayrıca süt de içtim tabi :)) Bu yüzden bence meyveler burada kurtarıcıydı :)Meyvelerden bahsetmişken özellikle anlatmak istediğim bir meyve var. Adı Litchi. Eşimin bayıldığı, hatta buraya da kesin yaz bak dediği :) aklına geldikçe çok güzel meyveydi dediği tabi benim de beğendiğim değişik bir meyve. Biz kasımda  gittiğimiz için denk geldik. Çünkü bu aylarda yetişiyormuş. Mutlaka denemelisiniz imkanınız olursa :)
    Kahvaltıdan sonra plaja gittik(jimbaran beach) ama gelgitten suyun çekildiğini zaten biliyorduk da akşam dalganız olan deniz gündüz çok dalgalıydı. Sörf yapan insanlardan başka denize giren yoktu.(sonraki günlerde de aynı nedenden dolayı bizden eksi puan aldı buranın plajı)Bizde otele dönüp odadaki havuzumuza girmeyi tercih ettik. Öğleden sonra merkeze biraz dolaşmak ve alışveriş yapmak için çıktık. Ama tam olarak nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Burada o tarz gezilebilecek yerler Kuta merkezdeymiş, öğrendik. Normalde otelin belirli saatlerde arabayla servisleri olsa da bize uymadığı için hemen yandaki taksi durağından taksiye binmeyi tercih ettik. Yalnız adam binmeden önce bizimle pazarlık ediyordu biz de ettik aklımızca(!) uygun olan bir fiyatta anlaştık. Merkezde dolaşıp bir kaç yerden hediyelik eşya aldıktan sonra deniz ürünleri olan bir yerde yemek yemeğe karar verdik. Canlı istakozlardan beğendiğinizi seçip, tarttırıp, pişirttiriyorsunuz. Böylelikle gözünüzle seçip yeme fırsatı yakalıyorsunuz. Gerçi ben bu aşamaları pek sevmediğim için eşim ilgilendi. Seçip geldi :) Ben pişmiş hallerini daha çok tercih ederim :) Benim bu tarz deniz ürünleriyle fazla aram olmadığından çok anlamasam da eşimin çok hoşuna gitti.
   Buradan biraz dolaşıp otele dönmeye karar verdik. Bu adada şöyle bir şey var. Satıcılar size ısrarla bir şeyler satmaya, taksiciler taksilerine bindirmeye çalışıyor. Merkez içinde bir yerden bir yere giderken bindiğimiz takside bu sefer taksimetre var mı diye bakmıştık vardı ama açan kim şoförle konuştuğumuzda anlaşamadık bile. Otelden merkeze gelme ücreti kadar bir ücret istiyor bizden. Mecbur biraz aşağısını verip indik. Ama o zaman anladık ki kesinlikle taksimetre açtırmak şart. Mavi renkli taksilerde genelde taksimetre var. Bunların da açık olmasına özen göstermek gerekiyor. Siz siz olun taksimetresi olmayan yada taksimetre açmayan taksiye binmeyin benden söylemesi yoksa baya bir kazıklanırsınız. Zaten insanlar ingilizceyi çok iyi telaffuz edemiyor hatta bir çoğu konuşmayı da bilmiyor. Derdinizi anlatmak pek mümkün olmayacaktır. Otele dönüşte özellikle taksimetreyi açan bir taksiye bindik ve geldiğimiz fiyatın üçte birini ödedik siz anlayın.
    Ertesi gün kahvaltıdan sonra bir önceki gün otelden ayarladığımız rehber eşliğinde tura çıktık. İlk önce yerel dansları olan, herkesin merakla izlemeye gittiği, turistlerin ilgisini çeken Barong Dansı’nı seyrettik. Burada bize dilimize göre olayı anlatan kağıtlar verildi. Olay Barong adlı yarı Tanrı'nın kötü ruhlarla mücadelesini anlatıyor. İyi ruhlarla kötü ruhlar müzik eşliğinde birbirleriyle savaşıyorlar. Eşimle çok sıkıldığımız hatta çok gerekli değilmiş gelmesek de olurmuş dediğimiz bir danstı. Çünkü dans dense de çok yavaş ve insanın uykusunu getiren cinstendi. Yalnız girişte geleneksel kıyafetli bir kadınla çektikleri fotoğrafı çıkışta porselen hatıra tabaklarına basıp satmaları bize Bali’den özellikle balayımızdan bir anı daha kazandırdı.


    Bir sonraki durağımız Monkey Forest yani Maymun Ormanları’ydı. Buranın girişine daha geldiğimiz anda her yerde maymunları görmeye başladık. Girişteki arabaların üzerine bile çıkmışlardı. Buradaki uyarılar kısmında dikkat edeceklerimiz yazıyordu. Maymunlara dokunmamak, bir şey vermemek, yaklaşmamak gerekiyordu. Ama onlar her yerdeydi. Neyse biz içeri girdik. Dolaşıp etraftaki maymunları zevkle izliyorduk. Hatta bazı yavru maymunlar o kadar tatlıydı ki dokunasım bile geldi. Eşimin uyarısıyla uzaklaştım. Başta bu kadar masum görünen bu hayvanlar sonradan bir kaç olaya şahit olmamızda beni oldukça ürküttü. Turistlerin eşyalarını çalıyorlardı. Hatta birinin küpesini bile çaldı. Bazılarını da ısırmıştı. Korkuyla oradan çıkması için yolun bitmesini bekledim. Oradan çıkınca yan taraftaki dükkanları dolaştık sonrasında yola koyulduk tekrar.
   Bu seferki yerimiz Ubud Kasabası’ydı. Burası Bali’nin kültür merkeziymiş. El işi ve tahta oymacılığı pek çok sanatçı atölyesi vardı. Buraları tek tek gezdik hatta tahta oyması filler almayı unutmadık :)
   Buradan çıktıktan sonra Jatiluwih Pirinç Terasları’ na gittik. Muhteşem bir manzara yemyeşil ve harika bir yerdi. Oradan Batur Volkanik Dağı ve Batur Gölü’nü görüp öğle yemeğini yiyebileceğimiz Kinatanami’ye çıktık. Burası yüksek bir tepeydi. Manzarası harika ve tepeden her yeri gösteriyordu. Adeta yeşil ve mavinin buluşmasını bu tepeden izledik. Burası manzaraya karşı açık büfe yemek yenebilecek bir yer. Biz de manzaranın tadını çıkararak yemeğimizi yedik.
    Sonra gümüş yapılan kasabaya gittik. Rehberimiz altın için gitmek isteyip istemediğimizi de sordu ama biz düğünden yeni çıktığımızdan altını pek tercih etmedik :))) Burada gümüşün fiyatının daha uygun olduğu söylense de bize Türkiye ile yakın geldi fiyatlar. Ancak buradan hatıra olması için bilekliğimi ve iki küpemi de almayı ihmal etmedik :) İyi ki de almışız balayımızdan sürekli bende olan hatıralarımız oldu tabi bu en çok bana yaradı :)
    Gümüşçü kasabadan çıktıktan sonra dünyaca ünlü luwak kahvesinin yapıldığı bir yere gittik. Başta bize luwak hayvanını falan gösteriyorlardı. Adam anlatıyordu tabi ama ben o arada etrafla ilgilenirken olayı kaçırdım. Kahvenin de nasıl yapıldığını bilmeyen ben, eşime sordum nasılmış diye sağolsun o da hep ben yemem içmem diye bana küçük beyaz yalanlar söyler böyle durumlarda. Ama bu sefer ısrar ettiğim halde bu hayvan kahveleri iyi mi diye tadıyormuş yerse iyiymiş dedi. Şüphelensem de güvenmiştim :) Sonuçta orada kahvelerin nasıl hazırlandığını, dövüldüğünü gördük. Vanilya, coconut, luwak ve adını hatırlamadığım bir çok çeşit kahveyi getirdiler tatmamız için. Luwak tadı Türk kahvesine çok benzeyen bir kahveydi bir yudum içsem de öyle geldi ama tercih etmem. En çok vanilya kahvesi ile coconut kahvesini beğendik ve onlardan aldık. Zaten luwak kahvesinin o hayvanın dışkısından yapıldığını öğrendiğimde iyi ki almamışım dedim. Kandırıldım ve bir yudum da olsa içtim. Allah’tan çok içmedim diyorum artık damak tadım anladı sanırım :)))
    Neyse buradan sıra Holy Springs’te tapınağa geldi. Büyük devasa bir tapınaktı. Çok kalabalıktı. İnsanlar dua ediyorlardı. Buraya bir sürü insan günah çıkarmak için geliyormuş. İnanışlarına göre dua edip, burada akan soğuk sularda kendilerini yıkarlarsa günahlarından arınıyorlarmış. Girişte de bacaklarımızı kapatacak bir örtü verdiler. Kadın erkek herkesin bacakları kapalı olmalıymış. Biz de bu inanışlarına ayak uydurduk. Hatta buradaki bir alana da inanmayanların girmesi yasaktı. Rehberimizin uyarısıyla içeri girmedik. Sadece kapıdan baktık. Dua ederken mısır ve pirinç yediklerine şahit olduk. Tütsü kokuları da her yeri kaplamıştı. Yalnız tütsü kokusu bütün adada var, tapınaklarda değil sadece. Çünkü her sabah her akşam bu tütsüleri yakıp her yerin girişine bile koyuyorlar. Otelin girişinde bile vardı. Öyle ki artık bu tütsü kokularından midemiz bulandı. Tapınaklarda olduğu gibi her budanın etrafında da tütsü yakılıyor. Dua ediliyor. Tapınağın altında halk için dini olarak önemli bir akarsu var. Bu akarsuda yeni aldıkları eşyaları, arabaları bile kazalardan korunmak için yıkıyorlarmış.
    Tapınak gezimizden sonra otele dönmek için yola çıktık. Akşam için önceden planlanan tanışma yıl dönümü yemeğimiz vardı. Odamızın bahçesinde havuz başında yapılmasını istediğimiz yemek saatinde gittiğimizde hazır değildi. Haber verip, biz odada hazırlanırken on beş dakikada bahçeyi ve havuzu süslediler. Her şey çok güzeldi. Romantik ve hoş bir akşam yemeğini bu şekilde odamızın bahçesinde, havuz kenarında yeme fırsatı yakaladık. Böyle bir yerde kesinlikle tavsiye ederim.
    Ertesi gün kahvaltıdan sonra su sporları için yola koyulduk. Neler yapmak istediğimize karar verip otelin turuyla alana gittik. Önce yapmak istediğimiz sea walking’ti. Yani su altı yürüyüşüydü. Bunun için üzerimizi giydirdiler ve suya girmek üzereyken kafamıza hava almamız için başlık taktılar. Çok ağırdı :) Aşağıda olmamız için belimize ağırlık da bağlandı. Ama bana yine de nefes alamıyorum gibi geldi. Bir de biraz kıpırdadıkça içine su giriyordu. Açıkcası biraz korktum :) Eşime bakıp durumum normal mi acaba diye kontrol ediyordum :) Her şeye rağmen aşağısı çok güzeldi. Balıklar, deniz canlıları harika bir manzara vardı. Aşağıda yürüyüş yolu yapılmış, orada yürüyerek geziyorsunuz ve bunu kayıt altına alıyorlar. Bu sırada balıklara ekmek veriyorsunuz, onları doğal ortamında izleme şansı yakalıyorsunuz. Çok güzel bir aktiviteydi. Ama çıkınca nefes aldığıma şükrettim yine de su üstü daha mı güzel ne :)
    Diğer aktivitemiz parasailing’ti. Karadan paraşütle havalanarak deniz üzerinde tur attık. Aslında burada eşimle binmek istediğim halde mümkün olmadığı için tek tek bindik. Önce eşim sonra ben bindim. Ama paraşütün kontrolü hep bizdeydi. O yüzden ben biraz gergindim. Bir elimizde kırmızı bir elimizde mavi eldiven vardı. Hangisini ne zaman çekeceğinizi zamanı gelince size söylüyorlar. Yalnız inerken olanı duymak biraz zor oldu. Ben sonunda eşimin sesini duyarak indim:)Ama inemeyeceğimi sandım:)Neyse ki sorunsuz indik. Bundan sonra da jet ski ye bindik. Yalnız binmemize de ikimiz beraber binmemize de izin vermiyorlardı. Yanımıza birer görevli geldi. Biz sürerken onlar arkada oturuyordu. Yinede eğlendik. Su sporlarından sonra üzerimizi değiştirip otele döndük. Biraz dinlendikten sonra Kuta merkeze gittik tekrar. Burada dolaşırken tur şirketinden Lembongan Adası’na ertesi gün için tekneyle tur ayarladık. Gezerken sokak satıcılarından 'fried tofu mix egg' isimli bir yemeği denedik. Tadı biraz değişikti. Ama yenebilir, idare ediyordu.


    Ertesi gün erkenden uyanıp bizi Lembongan Adası’na gidecek gemiye götürmek için gelen arabaya bindik. Tabi biraz mesafe vardı oraya kadar. Gemiye geldikten sonra herkesin gelmesini bekledik. Yolcular geldikten sonra gemi hareket etmeye başladı. Deniz manzarasının muhteşem etkisiyle gideceğimiz adaya geldik. Burada gemi tam yaklaşmadan demir attı. Üzerinde su sporları malzemeleri, kano, banana, kayak sistemi, jakuzi bulunan bu gemide eğlenmemek imkansızdı. Jakuzide köpükle eğlenip, kayakla kayıp, kanoyla etrafı gezip, arada yüzerek tabi banana’ya da binerek eğlendik. Gemide hazırlanan açık büfeden yemeğimizi yedikten sonra tekneyle adaya götürdüler bizi. Burada bulunan havuza girip güneşlendik. Etrafta dolaştık. Kıyıdan denize girmedik çok fazla yengeç vardı. Ama bu adada güzel vakit geçirdik. Gemi turu bizim için eğlenceli oldu. Dönüşte yunusların adeta dans gösterilerini izleme fırsatımız oldu. Yine burada da sörfçüler vardı ama buradakiler profesyoneldi. Buradan otele dönüp yemeğimizi yedik. Son gecemizdi artık.
    Sabah kahvaltıdan sonra odadan çıkış yaptık. Aslında uçak saatimiz için çıkmamıza 1 saat vardı. Ancak geç çıkış yapmamıza otel boş olsa da izin verilmedi. Bir çok yerde verilen bu izin 1 saat için burada yoktu. Boşu boşuna 1 saat lobide bekledik. Canımız sıkılınca biraz dolaştık ama hava çok sıcaktı geri döndük. Buradan da Ngurah Rai Havalimanı’na gittik. Böylelikle Bali Adası ile yurtdışı  balayı tatilimiz burada sona ermiş oldu. Bu arada şuna da değinmeden geçemeyeceğim Bali’de bir çok yerde eşimi gördüklerinde Barcelonalı futbolcu Luis Suarez’e benzettiler. Bu da biz de baya bir şaşkınlık yarattı :)))

İklimi
Tropikal iklimde olan Bali Adası da Singapur gibi sıcak bir yer. Akdeniz iklimine benziyor bizdekine benzetmek istersek ama daha nemli. Bali’ de de birkaç kere yağmura yakalandık. Kasım ayında ara ara oluyormuş zaten. Ama kısa sürede yağmur etkisini yitiriyor buralarda.

Yemekleri
Tropik meyveler bolca mevcut burada. Özellikle muzun her halini yiyebilirsiniz. Burada bayıldığım yiyeceklerden kızarmış muz, muzlu tost, çikolatalı muz ve dahasıydı. Litchi isimli meyveyi de tekrar hatırlatmak istiyorum burada mutlaka denemelisiniz. Burada bolca deniz ürünleri bulabilirsiniz. Fiyatları da bizim ülkemize göre uygun ve taze.

Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
Bindiğiniz takside taksimetre olmalı ve kesinlikle açık olduğundan emin olmalısınız.
Küçük dükkanlardan alışveriş yapıyorsanız pazarlık yapmanız şart. Turistlere çok fazla fiyat söylüyorlar.
Belirli saatten sonra ara sokaklar karanlık olduğundan ürkütücü olabiliyor.

Ulaşım
Burada ulaşım pek gelişmemiş. Zaten her yerde motorsikletler var. Herkesin ehliyeti olduğundan şüpheliyim. Büyük küçük herkes kullanıyor çünkü. Biz otelden arabayla yada taksiyle ulaşımımızı sağladık.


NOTLAR:Biz burada da eğlendik, güzel vakit geçirdik. Fakat Bali Adası’na değil de keşke ilk durağımız Singapur’daki Sentosa Adası’na gitseydik, vaktimizi orada geçirseydik diye düşündük. Burası bize çok küçük ve baya gelişmemiş geldi. Daha gelişmiş bir yeri tercih ederdik. Ama yine de güzel bir balayı geçirdik. Gitmek isteyenlere tavsiyem küçük bir yer çok fazla bir şey beklemeyin ;))

Sizlerin de öneri, yorum ve fikirlerinizi bekliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim :)))


1 Haziran 2015 Pazartesi

Singapur Balayı Gezi Notları

     Balayımızda iyi ki tercih ettiğimiz daha da çok kalabilseydik dediğimiz, sadece 3 gün olduğu için gezmeye doyamadığımız devlet Singapur...
     Aslında son bir kaç ay kala acele bir şekilde balayı planımızın değişmesiyle bu muhteşem yeri gezip görme fırsatı yakaladık. Yalnız 3 gün kesinlikle az geliyor benden söylemesi :) biraz daha kalayım şurayı da gezeyim derken insan buradan ayrılmak istemiyor :) zaman konusunda jet lag etkisi de var tabi ki. Bizi etkilemez diye düşünürken zamansız uykudan kendimizi alamadık.
    Öncelikle burası İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan 10 saat uçuş mesafesinde. Singapur Changi Havalimanı'na geldiğinizde ilk tepkiniz bizim ülkemizde de böyle havalimanları yapılmalı oluyor. Halı kaplı yerleri, botanik bahçesini andıran alanları, etrafın ve tuvaletlerin temizliğine değinmiyorum bile. Sanki havalimanı değil de başka bir yer izlenimi verecek kadar güzel bir yer olmuş burası. İlk izlenimimiz böyle güzelken merakla otele geçip keşif yapmak istedik.
    Otele karar verirken merkeze yakın olması, balayı çifti olmamız nedeniyle güzel bir yer olması bizim için önemliydi. Bu yüzden Hilton orchard road'u tercih ettik. Transfer hizmetini tur şirketi ile ayarladığımız için zorlanmadık.
    Orchard road, Singapur'un merkezi caddelerinden biri, ulaşım her yere çok kolay. Bu yüzden yer olarak çok güzel tercih oldu. Yalnız otelin balayı hizmetleri bizim söylememiz üzerine yapıldı hiç hoş değildi. Bence böyle bir otelin balayı çifti olduğumuz önceden belirtilmiş olmasına rağmen bu hatayı yapmaları büyük bir eksiydi. Neyse konumuza gelelim. Alışverişin kalbi orchard road bütün lüks markalara buradaki bir sürü alışveriş merkezinde ulaşmak mümkün çünkü bu cadde alışveriş merkezi kaynıyor adeta. Tabi o kadar gezilecek yer varken bunlara pek sıra gelmedi açıkçası. İlk gün orchard road'da dolaştık. İstanbul'dan aldığımız rehber kitap sayesinde nerede ne var az çok takip edebiliyorduk.
   Değişik yemeklere özellikle Hint,Kore,Çin yemeklerine olan merakımız sayesinde Newton Food Centre' a gitmeye karar verdik. Orchard road' a çok uzak bir mesafede değil Newton. Burası değişik bir yemek yeri. Farklı yan yana mekanlar var. Ortada da yemek yenebilecek alanlar mevcut. Burada deniz ürünleri, Hint yemekleri, Çin yemekleri bulabilirsiniz. Biz oraya kadar gittiğimiz halde bazı şeyleri denemeye yine de cesaret edemedik :)
    Çok kararsız biri olduğumdan eşimin yardımı(hatta tamamen onun kararıyla:)) hintlilerden birkaç yemek denemeye karar verdik. Biri "mutton soup" et çorbası yani (özellikle etler helal mi diye sormak gerekiyor böyle yerlerde) bu çorba aşırı baharatlı, karabiberli tam Hintlilere uygun :) ama biz içemedik çok baharatlı geldi bize. "Murtabak" diye gözleme benzeri bir şey vardı o iyiydi sanırım bizim yiyeceklere benzettik ondan :) bir de "Chicken fried rise" diye bir yemek vardı bunu da çok beğendik. Yalnız bunu başka yerlerde de ama bu tadı hiçbir yerde alamadık. Oradaki harikaydı.
    Ertesi gün otelde kahvaltıda bir çok kültüre ait yiyecek vardı ama kendi damak tadımızı pek bulamadık. Bir çok şey denedik. Sonuç hüsran özellikle oradaki peynirler(!) bize göre değildi. En iyisi tart ve unlu mamuller dedik ve kahvaltıyı atlattık:)


   Veee benim en çok merak ettiğim yerlerden biri Little India. Burası adı gibi adeta küçük bir Hindistan. İnsanları, sokakları, dükkanları, evleri merkezden çok farklı. Sanki burası başka bir ülke. Burada yaşayanlar kendi kültürlerini devam ettiriyorlar. Her yerde tapınaklar var ve insanlarla dolup taşıyor. Değişik yapısı, mimarisi dikkat çekiyor bu yapıların. İçeriye ayakkabıyla girmek yasak bizde çıkarıp biraz dolaştık. Burada bir de Mustafa centre alışveriş merkezi var ucuz ve her şey bulunabilir. Bundan sonra coconut içip dinlendik ve otelin yolunu tuttuk. Night safari de akşam planımızdı. Night safari, Singapur'da hayvanat bahçesinde yapılan güzel bir etkinlik. Etrafı açık araçlarla telsiz hayvanlara belirli bir mesafe yaklaşarak dolaşılıyor. Kesinlikle yapılması gerekli. Eşimle çok eğlendik. Filleri, aslanları, kaplanları hiç bu kadar yakın ve gerçek ortamda göremiyoruz çünkü. Bu tur bittikten sonra etraftaki yürüyüş parkurlarında yürüme fırsatımız da oldu. Çok güzeldi. Buradan dönüşte Orchard'da yemek mekanı ararken hemen yakında onların kebap dedikleri ama bildiğiniz bizim et dönerle karşılaştık ve çok mutlu olduk afiyetle yedik :)



  Ertesi gün kahvaltıdan sonraki ilk durağımız Singapur' un ünlü orkide bahçeleri oldu. Bence burası da gitmişken gezilmeye görülmeye değer yerlerden. Muhteşem bahçe insanı adeta büyülüyor. Binbir çeşit orkidelerin arasında dolaşırken buranın keyfini çıkardık. Burada her çeşit orkideyi ve onların hibritlerini bulmak mümkün.



    Zevkle burayı dolaştıktan sonra Chinatown'a gittik. Burada bir sürü hediyelik eşya aldık. Ucuz ve değişik şeyler bulmak için ideal bir yer burası. Yemeğimizi de burada yedikten sonra (biz soya soslu tavuk, safranlı pilav ve tavuk kanat gibi bilindik yemeklerden şaşamadık) gezimize başka yerlerde devam etmek için taksiye bindik.


    Raffles otelin avlusunu ve Quays'ı gezdikten burada bir tur attıktan sonra Marina Bay' e geçtik. Hava kararmıştı, ışıkları bizi adeta büyüledi. Buranın manzarası bir harika yüksek binaların arasındaki suyun etrafındaki oturma yerleri var. Ya bu manzarayı oturarak seyredebilir ya da tekneyle etrafında dolaşabilirsiniz seçim sizin. Buradaki büyük alışveriş merkezinin içinde devasa bir kumarhane var. Eeeee buraya kadar gelmişken uğramadan olmazdı. İçeri girip biraz dolaştıktan sonra birkaç oyun denemesi bizde mi yapsak diye düşündük :) tabi çok az bir bütçe koyarak :) bilgisayar oyunlarından denedik ama bu işlerde pek şans olmuyor boşuna para kaybetmek mantıksız dedik ve çıktık :) ama muhteşem yapılmış ve çok kalabalık bir yer. Ancak bizim gibi kendini kaptırmadan bakabileceklere tavsiye ederim. Kendinize çok güveniyorsanız o ayrı tabi :) Buradan çıkarken tatilimiz boyunca bir açılıp kapanan hava bu sefer yağışa dönüşmüştü. Şakır şakır yağmur yağıyordu. Yağmuru çok sevdiğim için (özellikle yaz yağmurları) yürümek istedim. Kesinlikle orada imkan olursa yapmalısınız. Sıcacık yağan yağmurun altında yürümek çok zevkli :) Eşim daha fazla yürümek istemediği için biz az yürüdük ama bir daha olsa kesinlikle daha fazla yapacağım şey. Son günümüzü de bu şekilde geçirdik ertesi sabah Bali Adası'na uçuşumuz vardı. Burada Sentosa Adasını gezemedik o da başka sefere kaldı artık :)


İklimi
Akdeniz iklimine benzer bir yapısı var. Sıcak ve çok nemli. Hava kapanıyor bazen anlık yağmur yağıyor on dakika sonra diniyor her yer kuruyor. Her şeye hazırlıklı olmak gerekiyor. Metro, alışveriş merkezleri gibi kapalı alanlarda sıcaklık hep sabit 19 derecede. Bu yüzden dışarıdan içeriye girince bazen üşüyor bile insan.

Yemekleri
Tropikal iklimin getirdiği meyvelerin yanında özellikle burada farklı kültürlerin yemeklerini bulmak mümkün. Sanırım Türkiye'den çok uzak olduğu için olsa gerek yemek yapısı ortak pek bir şey yok. Ancak yine de damak tadınıza uygun bir şeyler bulunabilir. Hint, Kore, Çin, Tayvan mutfakları ağırlıklı olarak mevcut.

Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
Sakız çiğnemek yasak
Çöp,sigara izmariti atmak yasak
Uyuşturucu ve türevleri yasak
Trafik kurallarını çiğnemek, çiçek koparmak yasak bu yüzden buraya "Yasaklar Ülkesi" denilmiş.
Her şey belirli bir kurala göre işliyor. Taksiye binerken bile sıra beklemelisiniz.
Avrupa'daki gibi yaya geçitleri burada da öncelikli

Ulaşım
Aslında birçok yere metro ile ulaşım mümkün, ulaşım ağları çok gelişmiş çünkü. Aktarma yapmada sıkıntı yaşamadan devlet içinde oradan oraya dolaşabilirsiniz bu sistemle. Bir iki kere metroyu kullandık ve düzenine hayran kaldık. İstanbul'da aktarma yaparken oradan çık oraya gir şeklinde olan metro sıkıntısı burada katlarla hatları renk ayrımıyla farkedilebilir bir şekilde ayırmış ve zorluk çekmeden bir uçtan diğer uca gidebilecek şekilde yapılmış. Bizim vaktimiz hep kısıtlı olduğundan genelde taksiyi tercih ettik. Taksilerde Türkiye'ye göre çok uygun. Herkes İngilizce konuştuğundan sıkıntı da olmuyor.


NOTLAR:Bence herkesin görmesi gereken bir devlet. Tekrar olsa yine gideriz. Balayımızda da iyiki tercih etmişiz.

Sizlerin de öneri, yorum ve fikirlerinizi bekliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim :)))